Deklanşöre Hoş Bir Dokunuş
“Deklanşöre Hoş Bir Dokunuş”
Fotoğraf çekmek her şeyden önce gerçekten bir dürtüdür. Hatta daha abartılı anlatılırsa, böylesine gördüklerimizi kaydetme isteği, resmen ciddi bir hastalıktır. Bir başka açıdan bakarsanız bu olaya önemli değil neyi, kimi çektiğimiz hatta proje hazırlayıp hazırlamadığımız bile, sadece kaydetmek istediğimizi belirleyip deklanşöre hoş bir dokunuş yapmamız da yeterlidir. Bu işlem bu kadar basittir. Fotoğraf dalı ile uğraşan herkes, toplumsal belgeci tarzda insanları ve olayları çekip onlarla bir proje hazırlamak, ya da doğa fotoğrafları çekip insanların beğenisine sunmak için sergiler açmak zorunda değildir. Önemli olan öncelikle bu işten kendisine pay çıkartmak ve tat almaktır. Kendimiz için fotoğraf çekmeye başlar, sonra bu oyunun içerisinde kendimizi eğitiriz. Hatta fotoğraf, sanat ve ders olarak ilkokuldan başlatılması gereken, her bireyin gereksinimdir. Görsel estetik, gözlemcilik, kişisel gelişim, toplum içi sosyalleşmek yine bir fotoğraf makinesine sihirli, hoş bir dokunuşun sonuçları sayılabilir. Sebep olarak ise bu oyunun hammaddesinin tükenmemesidir. Fotoğraf için bir damla ışık yeter. Ve bu ışık her gün bazen istemediğimiz kadar aydınlatıyor dünyamızı. Doğamızın vazgeçilmez unsurudur güneş ışığı. Bu bağlamda düşünülmesi gereken; kutsal kitaplarda Allah’ın, ‘NÛR’ diye bahsettiği bu nimeti, tüm insanlığa sunarken, fotoğrafçılara da bir alan yaratmış olmasıdır. Bir o kadar gümüş tuzu ve bromür de cömertlik kıstasıdır…
Deklanşöre hoş bir dokunuş bazen bir dağ başında, bazen deniz kenarında, bazen gün batımında, bazen ahşap kokan bir sokakta, bazen en kalabalık sokaklarda, bazen bir


En başta yüzyılın icadı diye bahsettiğim bu makine ile güneşi ampul yapıp bir sokak lambasına takabilir, ya da güneşi basketbol topu yapıp potaya sallayabilirsiniz. Yetenek eğitim ve tecrübe ile ortaya çıkar. Eğitim ve tecrübe kazanmak bireylerin kendi özgür iradesidir. Açıkçası bu alanda, deklanşöre hoş bir dokunuş yapabilmek için,kendi sınırınız kadar sınırlısınız!
